28 Aralık 2010 Salı

tecrübe

yusuf zor bir çocuktu. hakikaten. yürümeden önce koşmayı, evet demeden önce her şeye hayır demeyi, oyuncaklarıyla oynamadan onları bozmayı vs. öğrenmişti. dört yaşına kadar üç kanepeyi ve de kendi yatağını zıplayarak kırmıştı. Ben de bütün erkek çocuklarının bu şekilde davrandığını zannediyordum. Fakat tüm erkek çocuklar aynı değilmiş, bunu da ikinci oğlumdan öğrendim. Latif ufacıcık bir yerden düşüp ağlamaya başlayınca ilk şoku yaşamıştım, zira Yusuf'un vucudu sürekli morluklarla, kabuk bağlamış yaralarla dolu olurdu ama hiç sesi çıkmazdı. (Ağlamayı büyüyünce keşfetti ne yazık ki.) sanırım büyük oğlum önüne bakmadan her tehlikeye bodoslama atlarken ufağının temkinli olması aralarındaki farkı gösteriyordu. ama ben yine de onlara ayrı muamele göstermeyi beceremedim. Latif'e beni anlamaya başladığı andan itibaren asla "hayır, elleme, olmaz, oraya dokunma, buraya gel vs." gibi şeyler demiyordum. ne de olsa dinlemeyecek, burnunun dikine gidip daha çok karıştıracak sanıyordum herhalde...Zira bu cümleler Yusuf'a beş yaşına kadar hiç sökmemişti. bu durum Latif bir yaşındayken teyzesi ona "hayır oraya dokunma" deyince Latif'in uysal bir şekilde söz dinlemesiyle son buldu. Nasıl şaşırdığımı anlatamam. bir mucize gibiydi. sonra ona teyzesi "buraya gel" deyince de gelmişti. Küçük dilimi yutacaktım neredeyse...Gerçi onu elleme deyince çoğu çocuk gibi o denilen şeyden uzaklaşıyor ve başka şeyi kurcalamaya başlıyordu.. hala daha öyle. olsun. iplerin elimde olduğunu bilmek yine de çok güzel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder