27 Ekim 2009 Salı

ilkyardım

Yusuf çok şükür düzeliyor. ben de durumdan istifade dün ehliyet kursuna başladım. tabii akşamları gidiyorum. evimizin tam karşısında. Yusuf da bana yardımcı olmak için şoförlükle alakalı bilgiler veriyor. mesela birtanesi şöyle: "Anne her arabada bulunması gereken şeylerden biri ilkyardım sepetidir. bu sepette olması gereken şeyleri tam bilmiyorum ama hepsi ilkyardımla alakalı"

24 Ekim 2009 Cumartesi

dua

yusufun boğazı iyileşti ama vücudunun direnci düştüğü için ağzının her yanında af yaraları çıktı. bir sürüler. dilinin üzerinde, yanaklarında, boğazında, dudaklarında... su içmek bile onu yoruyor. dua istiyoruz.

21 Ekim 2009 Çarşamba

uzu- uzu- uzayan hastalık

yusuf hala hasta. "anne bana fazla yaklaşma, hasta olup canının yanmasını istemiyorum" bazen bu çocuğun büyürken zıplayarak iki kanepe ve bir yatak kırdığına, evdeki tüm eşyaları en az bir kez bozduğuna, yerde yürümek yerine kütüphane raflarından kütüphane raflarına atlayarak hareket ettiğine, parklarda kendinden büyük çocuklara kafa tutup onları döverek büyüdüğüne inanamıyorum. haşinliğin üzerini üfle acayip bir merhamet çıkıyor. Birde yarım bir gülümseme. yusuf çok güzel yarım gülümser.

19 Ekim 2009 Pazartesi

hasta

doktordan gelince ona biraz hasta çorbası koydum. yusuf hastayken genelde mızmızlanır ama bu sefer güzelce içti. "anne su verir misin?" "tabii" "teşekkür ederim" "afiyet olsun" "su verdiğin için değil hastayken bana baktığın için teşekkür ederim" böyle işte. kim bu hasta çocuğa bakmaz ki.

16 Ekim 2009 Cuma

Maşallah maşallah

bugün Ahmet Latif'le birlikte başka başka ülkelerden ve şehirlerden gelen grupların katıldığı hediyelik eşya fuarına gittik. Pekçok kişi gelip Latif'i mıncıklandı. Hem fuarı gezenlerin hem de stand görevlilerinin aklını çelmeyi başardı minik oğlumuz. Bu mıncıklama olaylarından biri hakikaten güzeldi. neredeyse ağlayacalktım. Hindistan standından bir adam uzun eteklerini sürüyerek yanımıza gelip esmer elleriyle Latif'i sevmeye başladı. Bir taraftan da standda duran hintli arkadaşlarına Latif'i gösteriyordu. Stanttaki adamlarda uzaktan şirinlikler yaparak Latif'e seslenmeye başladılar aniden. Çok sevimliydiler. İçlerinden biri : "ismik, isimi" deyince, ben de "Ahmet" dedim. ( Bazen Ahmet Latif'e sadece Ahmet demek çok hoşuma gidiyor). Adamlar bu isme nasıl sevindi anlatamam. yüksek sesle maşaaallah maşallah, elhamdülillah, sallallahu aleyhi vesellem, demeye başladılar. ya nasıl bir gururdu yüzlerindeki. vallaha çok güzeldi.

12 Ekim 2009 Pazartesi

çık dışarıya ısıralım

Latif'in alt dişlerinden ikisi çıkmak üzere. Ama çıkamıyor. sümüklerimiz ve salyalarımız akıyor. Yine de çıkamıyor. Bağırsaklarımız bozuluyor. gene çıkmıyor. mız mız mız ağlıyoruz. çıkmıyor. bu dişler saklanbacı çok mu seviyor ne?