12 Ekim 2012 Cuma

yusuf gitar çalmak istiyor. ben de istemiştim. gitarı da almıştım ama bir türlü öğrenemedim. fırsat meselesi. gitarımı ona hediye ettim. "bu senin yusuf" inanamıyorum. gitar onun. oğlum gitar çalmak isteyecek kadar büyüdü. ben de bunu yusufa aile yadigarı bir eşyamızı vermişim gibi uzataaa uzattaa anlattım ama, ne yapalım öyle bir yadigar yok. sadece gitar var. bir de bakinin udu var. sonra ney var, birkaç flüt. geçen de keman almak istedim. çok güzeldi. yuh artık di mi? bence de
hacı yatmaz bir kızım var. düştüğünü görüyorum sonra ayağa kalkıp koştuğunu. ama kallkmaya çalıştığı an yok. yüksek yerlere asılıp maymun gibi sallanması, aldığımız bebekleri fırlatıp silahlarla oynaması, dövüşe bayılması da cabası. iki oğlanın ardından bir kızımız var evet. bazen buna inanmak için yüksek sesle söylemem gerekiyor "benim bir kızım var, kızım kızım" o esnada da meryem silahı uzatıyor bana "anne tuf tuf" diyor. olsun etek giyiyor. bu da bir belirti. hem saçı da uzun.
meryem koluna benim çantamı takıp, bulduğu tespihleri kolye neyetine boynuna geçirip. ayakkabılarını abur cubur giyip bana kapıyı gösterek "eee hadi hadii" diyor. korkuyorum bu kızdan. yeminlen.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

eşler arası diyalog eksikliği

bir akşam yemeği
Baba- bugün ilginç bir şey okudum internette
Anne- hımm nedir?
meryem -mama
Anne- bundan mı kızım,(meryem verileni tükürür)
Yusuf-anne çok komik bir video seyrettim sabah anlatayım mı?
Anne- Anlatma babanı dinliyorum şimdi, ne diyordun
Baba- Yavuz sultan selim var ya
Latif: Ben susadım
Anne: abin versin ellerim balıklı
Yusuf: ben vermesem
Anne: vermesem yyok vereceksin
meryem: mama
Anne: bu mu bunu yer misin kızım (meryem verileni tükürür)
Latif: su, su su
Anne: tamam al, neydi okuduğun canım
Yusuf: anne tam ben suyu vermek için kalkmıştım ya
Anne: geçiktin
Meryem: mama
Anne: ne istiyorsun kızım, ekmek mi al (meryem verileni tükürür)
Latif: Çişim geldi
Anne: ne?
Latif: çişim geldi çişim geldi çişim geldi
Anne: sana demiyorum babana dedim ne demiştin
Baba: Yavuz sultan selim bir gün
Meryem: bana mama mama mama mama
Baba: ben latifi tuvalete götüreyim
Yusuf: Anne latif suyu salona dökmüş
Anne: ne yapmış
Yusuf: her taraf su içinde, içmemiş ki...
Latif: döküldü ben içemedim su istiyorum
Meryem: mama mama mama mama
Baba: çok güzel bir şeydi sana mail atayım da oku
Anne: evet mail at

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Latif televizyon seyrederken, oyuncaklarıyla oynarken, yemek yerken, camdan dışarıyı seyrederken yani her zaman, herhangi bir anda yanıma gelip bana şunu soruyor: - saat kaç? İlk önce ailece anlamayıp ona: ne, saat mi?, ne istedin gibi şeyler dedik. Fakat o ciddiyetle sorusunu yineledi, saat kaç? üç buçuk yaşında olan oğluma ben de saatin kaç olduğunu söylemeye başladım böylece. o ise cevap olarak, hımm yahut tamam dedi. bakalım ne kadar sürecek bu saat mevzuu

7 Ağustos 2012 Salı

5 Ağustos 2012 Pazar

yusuf üçüncü hikayesini yazıyor. Aslında konu ilk iki hikayeyle çok benziyor, lakin bu sonuncusunda ayrıntılar daha iyi verilmiş. belirgin bir espri anlayışı var. ciddiyim. mesela şöyle bir dialog var kitapta: A kişisi:- Bu aklıma hiç yatmadı, B kişisi:- Onu aklına öyle bir yatırırım ki yorganı sermeden uyuyakalır" Sonra hikayenin bir yerinde kahramanlar toplanıp bozulan arabaları için kuantum aramaya çıkıyorlar. Bilim adamlarında kuantumun çok olduğuna karar verip dümeni o tarafa kırıyorlar. Yusuf'a kuantumun bir madde olmadığını söylediğimde onu plütonyumla değiştirdi. gerçi ben bilim adamlarından plütonyum alınmasını daha çok sevmiştim

9 Temmuz 2012 Pazartesi

yusuf yelken yarışlarında üçüncü oldu. oğlumuz birinci ikinci ve üçüncülerin çıktığı o taburemsi şeyin üzerindeyken anne baba olarak bizi görmeliydiniz. tam bir türk ailesiydik. avuçlarımız patlayana dek oğlumuzu alkışladık. fotoğraf çektik, milleti yara yara kameraya görüntü bile aldık.:) Latifse aynı dönemlerde sokağa çıkamama sıkıntısı çekiyordu. benim kurabiye oğlum göğe ciddi ciddi bir iki dakika boyunca bakıyor sonra o kocaman semadan ürkerek:" anne gök üstümüze düşecek" diyordu. Bazen de binaların kırılacağını söylüyordu. büyük olan şeylerin parçalanmadan durabilmesi ona inandırıcı gelmiyordu. onu anlıyorum. çocukken ben de böyleydim biraz. kendimi çok iyi bildiğimden ona en doğru cevabı söyledim: "hiç öyle şey olur mu? saçmalama git sokakta oyna bakayım, bak abinler bakkala gidecek sen de gidersin hem" onu ciddi ciddi dinleyip ciddi cevaplar verirsem biliyorum ki o durumu daha ciddiye alacaktı. gögün üzerimize gerçekten düşebileceğinden binaların kağıdın yırtılması gibi yırtılabileceğinden ürkecekti. taktiğim işe yaradı. sadece üç gün sokağa çıkmadı Latif. Bunun dışında meryem bazı kelimeleri söylemeye başladı, mama, hopp, guguk ceee, vurdu, acıdı... (latifden hırpalanan çocuk anne babadan önce işte vurdu acıdıyı öğrendi iyi mi?)

28 Haziran 2012 Perşembe

27 Haziran 2012 Çarşamba

yaz tatili geldiğinden beri bir "sokaya" macerasının içindeyiz. sabahın erken saatlerinde uyanan çocuklarım kahvaltının ardından bir "hafi sokaya sokaya..." melodisine başlıyorlar. özellikle de latif: "Anne sokaya mı gezmeye mi gidelim" diye soruyor. şıkların arasında evde oturalım yok. sokaya, kapımızın önü oluyor gezmek ise daha uzak mekanlar, parklar deniz kenarları falan... bu arada hayli geç olsa da latifin tuvalett eğitimi tamamlamış bulunuyoruz. bunu yazın halıları yıkadığımız zamana denk getirerek çok doğru bir karar aldık vesselam. halıdan o koku o renk nasıl temizlenirdi bilmem. meryem de hayli büyüdü. cicili bicili bir kızım var diyemiyorum, ağabeylerine çetesine katılmış durumda... o koşturmacanın içinde erkek gibi bir kız oldu. gerçi bulduğu tülbentleri başına tespihleri boynuna takmasıyla cinsiyetinin belirgin süslenme özellikleri taşıyor. yusuf ise yelken de ilerledi. o minnacık sandığı denizde taaaa nerelere götürüyor inanamazsınız. ağzımız açık seyrediyoruz. bize iskota sancak salma tromala kavança orsa apaz falan diye olaydan bahsediyor biz de anlayormuşuz gibi dikkatle dinliyor. halbuki bir halt anladığımız yok. yarın da yarışları var. gerçi sinopta yağmur yağıyor belki yarış iptal olur. neyse

18 Mayıs 2012 Cuma

meryem parkta ağabeyi de yan taraftaki yelken kursunda, latif koşturuyor makinanın kadrajına sokamadık. diğer fotoğraftaki çiçekleri ise sabah yürüyüşünde sokaktan topladık. sinopta baharda yolda böyle çiçekler bulabiliyorsunuz naber?
on beş gün önce sinopun sahillerini intihar eden yunuslar ddoldurmuştu. on beş gün önce deniz ayaklarımızı sokabileceğimiz kadar sıcaktı bir de... Bu arada parkta, piknikte, yürüyüşte kalabalık olduğumuzu gören aileler yanımıza çocuklarını katıyor hep nedense...o kalabalıkta benim evladım da oynar diye düşünüyorlar. karı koca başka veletlere de dadılık yapıyoruz. fotoğraflarda görülen delikanlı da bonuslardan

18 Nisan 2012 Çarşamba

haftasonu kaçamakları




yusufun bir günlük kankası


resimde görülen delikanlı yusufun bir günlük kankası oluyor. baki beyle bir dağ köyünde bulduk bu çocukları. hiç oyuncakları olmamıştı. ayakkabıları yoktu lastik giyiyorlardı. okulun sobası vardı kaloriferi değil. tuvaler ise okulun dışındaydı. zevcemin iş yerinde bir kampanya başlatılıp onların hayli sıkıntısı halledildi. o gün yusuf da bizimle koşturdu. bu arada da resimdeki zehir delikanlıyla kanka oldular. güzel bir zamandı. iç çamaşı bile olmayan çocukları 7D sinemada görmeliydiniz. keşke görseydiniz

21 Şubat 2012 Salı

yusuf: Anne o kızın ismi Macide değil, öyle isim olur mu? Adı Mazide Mazide