yusuf anaokuluna giderken okula getirilen noel babayı görünce "nasrettin hocaaa" diye bağırmıştı bu yüzden de arkadaşları tarafından cahillikle itham edilmişti. maalesef bu cehalet dönemi bitti. birinci sınıfta yeni yıl mevzuu anaokulundaki kadar büyütülmez hediyeleşme olayıyla geçiştirilir diye düşünmüştüm. yanılmışım. sınıfa veletlerden birinin çam ağacı getirmesi fikriyle başlayan noel kutlaması, o ağacı süsleme, istenilen hediyeleri ağaca yazıp asmaya kadar ilerledi. yusuf bu işten hoşlanmadığımızı bildiği için ayrıntıları söylemiyor. lakin kendisi de olayın heyecanına kapılmış durumda. batıkent gibi bir yerde öğretmene " hocam bu bize uymuyor" demeye cesaret edemediğimiz için sonunda başka bir çözüme başvurduk. çektim oğlumu kenara.
- bak oğlum noel baba aslında müslümanmış biliyor musun ( 2004 yılında çıkan bir makalede onun gezici bir derviş olduğuna dair bilgiler vardı, doğru yalnış, ben itimat ettim) ve durumu olmayan çocuklara hediyeler götürüyormuş. ama hristiyanlar o müslüman değil bize ne bize ne bizim deyip hristiyan olduğunu söylemişler. yani o aslında bir Allah dostuymuş. hani türbelerine gittiğimiz Allah dostları var ya öyle (yalnışımız varsa Allah affetsin)
- Anne onunkine de gidelim
- Gidemeyiz çünkü nerede olduğunu bilmiyoruz.
- Geyikleri gerçekten uçuyor muymuş
(baba araya girer) - Allah dostları her yere geyikli ya da geyiksiz uçabilir.
- vaayyy
- Ayrıca Yusufcuğum noel baba "ho ho ho" demiyormuş "hu hu hu" diyormuş. Hristiyanlar bunu değiştirmiş.
- Anne noel baba şimdi cennettedir o zaman, bana orada hediye verir mi?
- Şimdi sen ona bir fatiha üç ihlas oku, o da cennette bu dualar sayesinde seni tanır, aaa yusuf gel de sana hediyeni vereyim der. ( bu dünya da kimseyi Rabbim nasipsiz bırakmıyor, Allah noel babanın ardından da fatihaları gönderecek ağızı yaratıyor işte)
Sonuç olarak okuduk duamızı, çamın şunun bunun yalnış olduğunu kabul ettirdik. ama bunun için heyecan duymasını ne kadar engelledik bilmem. gerçi bizden duyduklarını arkadaşlarıyla öğretmenine anlatmaya başlamış. valla biz anlatamıyoruz, o anlatsın. bir kere cahil demişlerdi bir kere de deli derler.
28 Aralık 2009 Pazartesi
27 Aralık 2009 Pazar
ANKET
güya kurban bayramında afyonda yaşadıklarımızı yazacaktım. gece yarısı karayolunda çektiğim ışık oyunlarını yayınlayacaktım. yusufun okul maceralarını yazacaktım, Latif'in çıkan dişlerinden bahsedecektim, taşınırken ( taşındık da) yaşadığımız aburcuburlukları anlatatacaktım, hiç biri olmadı. (bu arada teyzemizle anaannemiz geldi, veletler bir gün yüzü gördü ki sormayın gitsin. onlar olmaysaydı nasıl taşınırdık bilemiyorum. dört günde her şeyi yerleştirip kaçtılar)
yazma yazma nereye kadar. Bari elimdeki son veriyi geçireyim yoksa o da unutulacak. yusuf okuldan verilen okuma ödevlerini yerine getirirken çok sıkıldığı için biz de ona okuması için başka şeyler vermeye başladık. bunlardan biri de benim öğrencilerim için hazırladığım anketti. okuyup cevapladı. - tabii az buçuk yardımcı olduk- anketin hepsini değil ama bir kısmını sizlerle payşalalım bakalım.
Bu sene en çok beğendiğiniz film
- Karayip Korsanları
Sizce otuz yaşında olmak iyi bir şey mi yoksa kötü mü?
- iyi çünkü o yaşta pekbir şey yapmıyorsun ( eleştiriye oldukça açık bir cevap)
Aklınıza gelen ilk atasözünü yazar mısınız?
-(öğretmeninin dersini isteyerek yapmamakla ilgili söylediği) İstemeden yapılan aş hem karın ağrıtır hem baş
Zamanda yolculuk yapabilseydiniz nereye gitmek isterdiniz?
- Dinazorların ya da korsanların zamanına
Moda sizce gerekli bir şey mi? ( tabii bu soruda modayı biraz açıklamak durumunda kaldık)
-Hayır ben istediğimi almayı severim
Kardeş sizce iyi bir şey midir?
- İyi çünkü onunla çok eğleniyorum.
Ankara'da en çok sevdiğiniz yer neresi?
- Lunapark
Şu sıralar tv de en beğendiğiniz reklam filmi hangisi?
Transfor (bilmem bir şeyin) reklamı (kendileri oyuncak oluyor)
Aşağıdaki kelimelerin karşısına bir kelime ile size ne anımsattığını - hissettirdiğini yazınız.
Müzik: koro
Türkçe: eski türkçe
Tatil: Deniz kabuğu
Tarih: Fatih Sultan Muhammed
Demokrasi:?
Okul: Çocuklar
Ayran: pipet
Tiyatro: sihirbaz
SBS:?
Müze: Dinazor iskeletleri
Özgürlük: Özgürlük
Sonbahar: Yaprakların dökülmesi
Aile: Anne baba çocuk.
yazma yazma nereye kadar. Bari elimdeki son veriyi geçireyim yoksa o da unutulacak. yusuf okuldan verilen okuma ödevlerini yerine getirirken çok sıkıldığı için biz de ona okuması için başka şeyler vermeye başladık. bunlardan biri de benim öğrencilerim için hazırladığım anketti. okuyup cevapladı. - tabii az buçuk yardımcı olduk- anketin hepsini değil ama bir kısmını sizlerle payşalalım bakalım.
Bu sene en çok beğendiğiniz film
- Karayip Korsanları
Sizce otuz yaşında olmak iyi bir şey mi yoksa kötü mü?
- iyi çünkü o yaşta pekbir şey yapmıyorsun ( eleştiriye oldukça açık bir cevap)
Aklınıza gelen ilk atasözünü yazar mısınız?
-(öğretmeninin dersini isteyerek yapmamakla ilgili söylediği) İstemeden yapılan aş hem karın ağrıtır hem baş
Zamanda yolculuk yapabilseydiniz nereye gitmek isterdiniz?
- Dinazorların ya da korsanların zamanına
Moda sizce gerekli bir şey mi? ( tabii bu soruda modayı biraz açıklamak durumunda kaldık)
-Hayır ben istediğimi almayı severim
Kardeş sizce iyi bir şey midir?
- İyi çünkü onunla çok eğleniyorum.
Ankara'da en çok sevdiğiniz yer neresi?
- Lunapark
Şu sıralar tv de en beğendiğiniz reklam filmi hangisi?
Transfor (bilmem bir şeyin) reklamı (kendileri oyuncak oluyor)
Aşağıdaki kelimelerin karşısına bir kelime ile size ne anımsattığını - hissettirdiğini yazınız.
Müzik: koro
Türkçe: eski türkçe
Tatil: Deniz kabuğu
Tarih: Fatih Sultan Muhammed
Demokrasi:?
Okul: Çocuklar
Ayran: pipet
Tiyatro: sihirbaz
SBS:?
Müze: Dinazor iskeletleri
Özgürlük: Özgürlük
Sonbahar: Yaprakların dökülmesi
Aile: Anne baba çocuk.
25 Kasım 2009 Çarşamba
emeklemek
Latif artık emekliyor. hatta farklı denemelere girip bir tarz oluşturmaya çalışıyor. mesela parke üzerinde puz pistindeymiş gibi kaymaya çalışıyor. bir tatlı bir tatlı
22 Kasım 2009 Pazar
birgül
yusuf yine hasta. iki ay içinde üçüncü antibiyotiğe başladık. bu durum evde herkesin sinirlerini gerdi. zira devam edilmesi gereken bir okul ve yapılması gereken ev ödevleri var. bazen ödevler üst üste yığılıp birikebiliyor. (Bu arada okuldan evimize getirilen mikroplar Latif'i de vurdu. ama o daha dirençli şu an. turp içinde bir gün bekletilmiş bal, ıhlamur çayları, çörek otları, fırında pişmiş elmalar onda etkisini gösteriyor. yusufa ise söken tek şey karabiberli süt. onu da ona içermek imkansız. neyse) geçen halsiz halsiz biraz okuma aluıştırması yapalım dedik. ve gülmekten kırıldık cümle şöyle okundu :" Metin, (birgül) et tat" evet birgül. babasıyla biz gülmekten çatlarken yusuf da şaşkın şaşkın bakarak şöyle dedi: "birgül işte, o işaretin adı, niye gülüyorsunuz ya..."
resim tarlası
Art galeri denen yerde bir sürü resim inceledik Yusuf'la. Pekçok ressamın çalışması vardı. gerçi ben yeni bir bakış açısı göremedim. aynı şeyler, aynı yorumlamalar... Ama yusuf daha önce pek sergi gezmediğinden ilgiyle inceledi çalışmaları. çıktığımızda da şöyle dedi: resim tarlası güzeldi.
17 Kasım 2009 Salı
Levent
Bügün Latif'le Yusuf'un bir kuzeni oldu. İsmi Levent. Bir haftadır Yusuf'la Levent'ten bahsediyorduk. O da heyecanla bu yeni bebeğin doğmasını bekliyordu. "Levent benden çok küçük Latif'den az küçük" olacak diye hesaplar yapıyordu. dün gece Levent isminin anlamından da bahsettik. Osmanlı döneminde denizci olduğunu öğrenince pek keyiflendi Yusuf. Levent isminin diğer anlamlarını da bügün söyleyeceğim ona: "Yiğit kimse, boylu poslu yakışıklı kişi, güçlü kuvvetli" bu anlamlar zaten Yusuf'un ilgi alanına giriyor. bayılacaktır.
Ben de hala oldum tabii. yüzünü göremesem de sesini duydum. minnacık bir ciyaklama. Hayırlı güzel bir çocuk olur inşlh. tez zamanda görmek istiyoruz. bakalım.
Ben de hala oldum tabii. yüzünü göremesem de sesini duydum. minnacık bir ciyaklama. Hayırlı güzel bir çocuk olur inşlh. tez zamanda görmek istiyoruz. bakalım.
14 Kasım 2009 Cumartesi
emzikli kral
yusuf'a göre ahmet'in ağzında emzik varken etrafa kral gibi bakıyormuş. "kendini kral gibi hissediyor" deyip duruyor. Bu saltanata son vermek için emziği ağzından çekip alıyor bazen. o zaman tahtını kaybeden ufak oğlumuz bağırıp duruyor. yusuf da dayanamayıp emziği yerine koyuyor. evimizde anlayacağınız, ardı ardına ihtilalaller gerçekleşiyor.
8 Kasım 2009 Pazar
yusuf
6 Kasım 2009 Cuma
uyurken uyanılır
dün akşam latif erkenden uyudu. biz de bakiyle keyifle sohbet edelim dedik. Fakat saat gece on ikiye yaklaşırken sohbetimiz dönüp dolaşıp çocuklarımızın üzerinde dolaşmaya başladı. dayanamadık. gittik rahat rahat uyuyan çocuklarımızı öperek uyandırmaya başladık. delimiyiz ne? Latif'le Yusuf neyseki olgun çocuklar. böyle şımarıklıklara tüm gece "artık uyumuyacağız" diye posta koyarak devam etmiyorlar.
5 Kasım 2009 Perşembe
:)
haftada bir gün özel bir okulda ders veriyorum. Okulun kreşi olduğu içinse Latif'le tenefüslerde dahi görüşme imkanımız oluyor. bu yüzden keyfimiz âlâ. Geçen hafta Ankaradaki okullar tatil olduğu için evdeydik. bugün okula gittiğimde ise kreşteki - o çokkkkkkkkkk sevimli ablalar- beni kapıda karşıladı. Aradan zaman geçince Latif'i özlemişler tabii. Oğlum da onlara gülücük dağıtıp durdu. Sormayın, yemek yerkenki şaklabanlıkları yüzünden Latif pek meşhur okulda. geçenlerde güvenlik görevlisiyle fotokopi memuru önümü kesip öğlen yemeğinde Latif'i seyretmeye gittiklerini söylediler. güvenlik görevlisi -o koca adam- Latif'in takllidi yapmaya kalktı. ben de ona yaptım. ne olacak halimiz bilmem.
3 Kasım 2009 Salı
gez -toz
yusuf rahatsızlanmadan önce Ankara'nın tepesine çıkalım demiştik. Meğer Ankara kalesinin olduğu yerler bir çeşit kurtarılmış bölgeymiş. kamu binalarının tırmanamadığı bir yer. eski evlerde restore edilmiş. nargile içilebilecek keyifli mekanlar var. dolaşırken bir de koç müzesine rastladık. İstanbuldaki gibi kocaman değil. yine de keyifli. yusuf oyuncak bölümünde çekim yapıp durdu. Latif mi? o da kendi kendine şarkılar mırıldandı.
27 Ekim 2009 Salı
ilkyardım
Yusuf çok şükür düzeliyor. ben de durumdan istifade dün ehliyet kursuna başladım. tabii akşamları gidiyorum. evimizin tam karşısında. Yusuf da bana yardımcı olmak için şoförlükle alakalı bilgiler veriyor. mesela birtanesi şöyle: "Anne her arabada bulunması gereken şeylerden biri ilkyardım sepetidir. bu sepette olması gereken şeyleri tam bilmiyorum ama hepsi ilkyardımla alakalı"
24 Ekim 2009 Cumartesi
dua
yusufun boğazı iyileşti ama vücudunun direnci düştüğü için ağzının her yanında af yaraları çıktı. bir sürüler. dilinin üzerinde, yanaklarında, boğazında, dudaklarında... su içmek bile onu yoruyor. dua istiyoruz.
21 Ekim 2009 Çarşamba
uzu- uzu- uzayan hastalık
yusuf hala hasta. "anne bana fazla yaklaşma, hasta olup canının yanmasını istemiyorum" bazen bu çocuğun büyürken zıplayarak iki kanepe ve bir yatak kırdığına, evdeki tüm eşyaları en az bir kez bozduğuna, yerde yürümek yerine kütüphane raflarından kütüphane raflarına atlayarak hareket ettiğine, parklarda kendinden büyük çocuklara kafa tutup onları döverek büyüdüğüne inanamıyorum. haşinliğin üzerini üfle acayip bir merhamet çıkıyor. Birde yarım bir gülümseme. yusuf çok güzel yarım gülümser.
19 Ekim 2009 Pazartesi
hasta
doktordan gelince ona biraz hasta çorbası koydum. yusuf hastayken genelde mızmızlanır ama bu sefer güzelce içti. "anne su verir misin?" "tabii" "teşekkür ederim" "afiyet olsun" "su verdiğin için değil hastayken bana baktığın için teşekkür ederim" böyle işte. kim bu hasta çocuğa bakmaz ki.
16 Ekim 2009 Cuma
Maşallah maşallah
bugün Ahmet Latif'le birlikte başka başka ülkelerden ve şehirlerden gelen grupların katıldığı hediyelik eşya fuarına gittik. Pekçok kişi gelip Latif'i mıncıklandı. Hem fuarı gezenlerin hem de stand görevlilerinin aklını çelmeyi başardı minik oğlumuz. Bu mıncıklama olaylarından biri hakikaten güzeldi. neredeyse ağlayacalktım. Hindistan standından bir adam uzun eteklerini sürüyerek yanımıza gelip esmer elleriyle Latif'i sevmeye başladı. Bir taraftan da standda duran hintli arkadaşlarına Latif'i gösteriyordu. Stanttaki adamlarda uzaktan şirinlikler yaparak Latif'e seslenmeye başladılar aniden. Çok sevimliydiler. İçlerinden biri : "ismik, isimi" deyince, ben de "Ahmet" dedim. ( Bazen Ahmet Latif'e sadece Ahmet demek çok hoşuma gidiyor). Adamlar bu isme nasıl sevindi anlatamam. yüksek sesle maşaaallah maşallah, elhamdülillah, sallallahu aleyhi vesellem, demeye başladılar. ya nasıl bir gururdu yüzlerindeki. vallaha çok güzeldi.
12 Ekim 2009 Pazartesi
çık dışarıya ısıralım
Latif'in alt dişlerinden ikisi çıkmak üzere. Ama çıkamıyor. sümüklerimiz ve salyalarımız akıyor. Yine de çıkamıyor. Bağırsaklarımız bozuluyor. gene çıkmıyor. mız mız mız ağlıyoruz. çıkmıyor. bu dişler saklanbacı çok mu seviyor ne?
28 Eylül 2009 Pazartesi
ses neden boşlukta yankılanır?
Yusuf: Anne sesler neden boşlukta yankılanır biliyor musun? Ağzımızdan çıkan kelimeleri melekler kapıyor ya. Melekler alan boş olunca o kelimeleri taşırken daha uzun koşabiliyorlar. kelimelerin sesi de uzuyor böylece. aslında boşluk olduğundan melekler jete de binebilirler. evet jete biniyorlardır.
Yusuf'un öğle yemeği
Yusuf malum ilkokula başladı. okulu ise tam gün. sabah kahvaltısının ardından - gerçi midesi sabahları ne pişirirsem almıyor, ayılıp yiyebilmesi için onu erkenden kaldırmak da işe yaramıyor,- ona okulu için teferruatlı bir beslenme hazırlamam gerekiyor. uzun tenefüs kahvaltısı için bir meyve ve süt. Öğle paydosu içinse...? İşte burada sıkıntı başladı. Bir gün peynirli krepler yaptım. Başka bir gün minik tost ekmeklerine dört çeşit farklı tost. Başka bir gün kereviz salatası ve tost. Sonra sigara böreği... ama tıkandım. bu menüye baştan sarmak da istemiyorum. aklıma nescafe termoslarının içineçorba koymak geldi. acaba dökülür mü?
Acıklı anne
Ahmet Latif ne zaman beni görse ağlıyor. Karnını ben doyurduğum, onunla oynadığım, altını değiştirdiğim, uyuttuğum ve başka bir sürü şey için birlikte vakit geçirdiğimizden beni bir ihtiyaç giderici olarak görüyor sanırım:) Keyifli keyifli otururken odada beni görürüse ağlamaya başlıyor ve kucağıma gelmeye çalışıyor. Sanırım ona herhangi bir ihtiyacını hatırlatıyorum. Aramızda acıklı bir bağ var yani:). Olsun kucağıma gelince susuyor ya
14 Eylül 2009 Pazartesi
1 Eylül 2009 Salı
film
yusuf- şimdi ben film çekiyorum senin ben bağırınca korkman lazım
anne- iyi de benim rolüm ne?
yusuf- aslında zehirci olman lazım ama yüzün uymuyor
anne- zehirci ne ki?
yusuf- insanların yiyeceklerine zehir koyan, onları ölüren
anne- peki benim yüzüm neye uyuyor
yusuf- ahçıya
(doğru söze bir şey denmiyor)
anne- iyi de benim rolüm ne?
yusuf- aslında zehirci olman lazım ama yüzün uymuyor
anne- zehirci ne ki?
yusuf- insanların yiyeceklerine zehir koyan, onları ölüren
anne- peki benim yüzüm neye uyuyor
yusuf- ahçıya
(doğru söze bir şey denmiyor)
sepet sepet
Yusuf Latifle oynuyor. kendisi oyunda bir lunaparkta çalışan görevli. latifi göbeğine oturturup hop hop hop zıplatıyor. bir yandan da şöyle şeyler diyor: "Gel bakalım ufaklık, adın ne senin, bakalım bunu beğenecek misin? yuppii, yupppi, need for sepettttttttt, - evet sepet!- bebekler süresiz binebilir, sepettttt, sepettttttttt"
emzik
Afyonda Türbe camii isminde bir cami var. Orada sakalı şerif varmış. Bir de efendimizin türbesinden alınan toprak. İmam efendi özel günlerde açmasına rağmen bizi beş altı senedir tanıdığı için hatrımızı kırmadı. Latif toprağı koklarken heycanlanıp kollarını sağa sola savurarak emziğini yere atınca imam şöyle dedi: "bu kokudan sonra çocuk emziği terk etti." ama dünya hali bir müddet sonra insan tecrübelerini unutup alışkanlıklarına yeniden yapışıyor. emziğimize geri döndük.
Oruç
yusuf geçenlerde ikindiye kadar uzanan bir oruç tuttu. epey susadı. Helal olsun ama fire vermedi. hafta sonu Afyondaydık. Oradaki akrabalarımızı dolaşırken çok keyifli bir çocuk orucu tarifi öğrendik. Şöyle ki; sabah orucu alıp bir direğe bağlıyoruz. karnımız açıkınca onu çözüp yemek yiyoruz. sonra yeniden bağlıyoruz. hiç gitmiyor böylece. kaldığın yerden devam. orucun direğe bağlamak kısmı beni biraz tedirgin etti. onun yerine onu bir okuma salonuna almayı düşündük. Bakalım.
25 Ağustos 2009 Salı
hipnotize
Latif çok ağlıyor. Ağabey Yusuf onu susturmak istiyor. Ama Latif şımarık, nazlanıyor, susmuyor. Ağabey Yusuf antika kutunun içindeki cep saatini alıp sallıyarak şöyle diyor: Latiffffffff, şimdi şu saate bakkkk, seni hipnotize edeceğimmmm, sen aslında ağlamayı hiçççç sevmiyorsunnnn, ağlamaaaa, ağlamaaaaaaaaaaaaa....
28 Temmuz 2009 Salı
Ayıp olur
uzun zamandır bir şeyler yazamıyordum. yaz mevsimi bize tasımızı tarağımızı toplatıp evden çıkarttı. biz de anaanemize gittik. orada kaldığımız zaman zarfında ise Ahmet Latif Bey keyiflenip kucağa iyice alıştı. Zira anaannemiz, teyzemiz, melek ablamız bu konuda ellerinden gelen çabayı eksik etmediler:) Yusf Bey ise yaz okuluna gidiyor. Akşam eve gelip öğrendiği o güzelim dini bilgileri bizle paylaşıyor.( mesele şöyle bilgiler: Anne hz. İsmail var ya, böyle bir vuruyormuş, bir de tekme atıyormuş, çok iyi dövüşçüymüş, putları kırıyormuş, bak göstereyim, haytttttt....) Bu sene Yusuf'un boyu maşaaalah güzel uzadı. onu böyle kocaman görenler hemen sünnet mevzuunu açmaya başladı. "Ooo senin sünnet zamanın gelmiş", "Söyle bakalım sünnet olmak istiyor musun?" gibi sorulara belli belirsiz cevaplar verip durdu oğlumuz. Sonunda baktı bu işin kaçarı yok, babasına gidip bir ricada bulundu: "Baba madem kesilecek, bari sen kes, diğer türlü çok ayıp olur"
29 Mayıs 2009 Cuma
davetiye
Aşağıda Yusuf'un konserinin davetiyesini görüyorsunuz. Malum kendileri Devlet Türk Sanat Musikisi Çocuk Korosu'nda. - öylesine girdiği koro imtihanını kazandığını öğrenince aile olarak bir ay boyunca şaşırdığımızı itiraf ediyorum. - Gelebilenleri bekleriz. Valla bence gelin. Anne baba olarak hindi gibi kabardık. hem oğlumuzu hem de bizim tuhaf halimizi görürüsünüz. Zamanında çocuklarıyla böbürlenen aileleri göz ucuyla süzersen böyle olur. neyse. Koronun verileceği salonda- yukarıda resmi var- daha önce Yusuf'la ben bir viyolonsel konseri dinlemiştik. O alet Yusuf'a çok acayip gelmişti. Çocuğa Türk klasik musikisinde bu aletin yeri olmadığını söyleyince rahatlamıştı. Acayip şeyleri sevmiyor bu çocuk.
SAYIN VELİLERİN DİKKATİNE…
13/06/2009 TARİHİDE SAAT:12,30 DA ÇOCUKLARIMIZIN VERECEĞİ KONSERE HEPİNİZİ BEKLERİZ.
YER: DEVLET RESİM HEYKEL MÜZESİ
NUMUNE HASTANESİ KARŞISI OPERA ANKARA
Not : Çocuklar konseri serbest kıyafetle vereceklerdir.
(Mail ile bilgi verilecektir)
SAYIN VELİLERİN DİKKATİNE…
13/06/2009 TARİHİDE SAAT:12,30 DA ÇOCUKLARIMIZIN VERECEĞİ KONSERE HEPİNİZİ BEKLERİZ.
YER: DEVLET RESİM HEYKEL MÜZESİ
NUMUNE HASTANESİ KARŞISI OPERA ANKARA
Not : Çocuklar konseri serbest kıyafetle vereceklerdir.
(Mail ile bilgi verilecektir)
28 Mayıs 2009 Perşembe
uyku
Latif'in uyku düzeni oluştu sayılır. Ben de onunla aynı uyku düzenini tutturuyorum bu aralar. Üşüttüğüm için ve üşütmeleri bir çırpıda geçiren ilaçları içemediğim için - malum anne sütü olayı- bol bol uyuyup dinleniyorum. bebekle birlikte uyumanın ne kadar mükemmel bir şey olduğunu anlatamam. Yusuf'un bebekliğinde de sıkça yaptığım bir şeydi. her bebek annesine tavsiye edilir.
27 Mayıs 2009 Çarşamba
25 Nisan 2009 Cumartesi
24 Nisan 2009 Cuma
yusuf yorulmayı kaybetmiş
Yusuf'u tanıyanlar onun hiçbir şekilde yorulmadığını bilirler. 23 Nisan'dan sonra gittiğimiz yemekte Ahmet Latif'ten ziyade bizi - sanki 23 Nisan da kolbastı oynayan sonra da bir buçuk saat kadar arkadaşlarıyla çoşan kendisi değilmiş gibi - yusufu zapt etmek yordu. Zira lokantanın her tarafını keşfetmeye kalktı. Onun bu keşfi esnasında birkaç kez görüntüleyebildik.
23 Nisan
23 nisan için anaokulu öğretmenizi telefonla aramıştım. Öğretmenimiz "bizim sınıfın çocuklarının belli bir kıyafeti olmayacak, renkli gömlek ve kot pantolon giyecekler" dediğinde bu özgürlük hoşuma gitmişti. ardından söylediği ise beni şaşırttı. "Kolbastı oynayacaklar" Kolbastı mı? Diğer bütün çocuklar tek tip kıyafet giyip ya yöresel oyunlar sergileyecekler yahut renkli kurdelalar sallayıp modern dans edeceklerdi. Öğretmenin işine karışılmaz deyip sustum . et ve kemik olayı.
Hava pek hoş olmadığından Latif'le ben 23 nisanda evde kaldık ama Baki'nin dediğine göre en keyifli gösteriyi Yusufun sınıfı gerçekleştirmiş. Herkes gülmekten kırılmış. Kamerada seyredince ben de aynı kanaate vardım. Bakalım siz ne diyeceksiniz. ama önce resimler
20 Nisan 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)